“…..Tam da algılama, şey tiplerini, yani kavramları
topladığı içindir ki, algı malzemesi düşünce açısından kullanılabilir hale
gelir; tersinden söylersek, duyu
malzemesi olmasaydı zihnin düşünmesini sağlayacak bir şey olmazdı.” (s.15)
“…. Algının yararlı olması için, şeylerin türleri hakkında
bilgi vermesi gerekir; aksi takdirde organizmalar, deneyimden yarar sağlayamazlar.” (S.45)
“Gözlemci bir ortamda
hareket ederken, ortamın bütün bileşenlerinin izdüşümsel büyüklükleri de buna
uygun olarak değişir. Ortam bir bütün olarak, birleşik ve tutarlı bir büyüklük
değişimine maruz kalır.” (s.58)
“Nesneyi görmek,
nesnenin kendi özelliklerini, ortamının ve gözlemcinin ona dayattığı
özelliklerden ayırmak demektir.” (s.71)
“…Ressam George Braque şöyle bir gözlem yapmış: ’Fincanın
yanındaki bir kahve kaşığını topuğumla ayakkabımın arasına yerleştirdiğimde
derhal farklı bir işlev kazanıyor. Bir ayakkabı çekeceğine dönüşüyor.’ Bu tür
bir işlev değişimine, belli bir algısal yeniden yapılanma eşlik etmektedir-
örneğin kaşığın sapı, bir tutamaçtan bir manivelaya dönüşmektedir. Nesnenin buna
rağmen korunan kimliği/ özdeşliği de kahve kaşığı ile ayakkabı çekeceği
arasındaki sözel ayrım sayesinde etkisiz kılınmaktadır. Daha genelde dil, algılamanın şeyleri saf şekiller
olarak görme eğiliminin dengelenmesine katkıda bulunur.” (s.267)
“Dil, düşüncenin
başlıca araçları olan diğer algısal ortamlarla etkileşime girer; ‘bitmiş
düşüncenin üzerine konmuş nihai etiketten’ daha fazlasıdır. … Dil algısal
deneyimde oluşturulmuş kavramları onaylayıp koruyarak, düşüncenin
örgütlenmesini etkiler…” (s.270)
“Nesneler, gözlemciden giderek uzaklaşırken küçülürler, oysa
bu nesneler aynı büyüklükte kalıyor gibi görünmektedir., hareket, mesafeyle
birlikte hızlanıyor gibi görünür, oysa aynı zamanda sabit kalıyor gibi
görünmektedir. Öklidçi terimler açısından çelişkili olan bu fenomenler, yine de
görsel dünyanın akla yatkın tutarlı görünümüne uygun düşmektedirler, çünkü algısal
uzamın homojenlikten yoksun olması, görme deneyimine sabit bir koşul olarak
dahil edilmektedir.” (s. 325)
“Görsel algı, niteliklerin, nesnelerin, olayların imgelerini
sağlayarak kavram oluşumuna zemin hazırlar. Gözlerin doğrudan ve anlık aldığı
uyarının çok ötesine uzanan zihin, bellek yoluyla ulaşılan geniş imgeler
alanında iş görmekte ve bütün bir hayat deneyimini bir görsel kavramlar sistemi
olarak örgütlemektedir. Zihnin bu kavramları manipüle ederken kullandığı
düşünce mekanizmaları, doğrudan algının yanı sıra doğrudan algı yoluyla
depolanan deneyim arasındaki etkileşimde ve ayrıca sanatçının, bilimcinin, daha
doğrusu ‘kafasındaki’ problemlerle uğraşan herhangi birinin tahayyülünde de iş
görmektedir.” (s. 327)
“Nasıl oluyor da
retinadaki iz farklı algılara yol açabiliyor? Farklı gözlemciler tam olarak
neyi farklı görüyorlar?” (s. 335)
“…Algı ve kavrayış birliği, zihinsel anlayışın imgenin
alanında gerçekleştiğini ima etmektedir… Resim nesnenin kendisini değil, nesne
hakkında bir önermeler kümesi sunar.- nesneyi bir önermeler kümesi olarak sunar
da diyebiliriz.” (s.341-342)