19 Haziran 2012 Salı


Bazı hikâyeler iç titretir…
Uzun zamandır yanımda taşımış ama bir türlü kapağını açmamıştım. Bir süre önce ilk birkaç sayfayı zar zor okudum. Ama inatçıyımdır, büyük bir çoğunlukla bir kitabı yarıda bırakmam, daha doğrusu bırakamam. Sonunu merak ettiğim için değil de yazarla ve hikâyeyle kurduğum ilişkiye dürüst davranmamış gibi hissettiğim için. Belki de başka bir sebep, bilmiyorum.
Dün kötü bir haber aldım, henüz gerçekleşmemiş ama gerçekleşeceğini bildiğim ve o zaman neler yaşayacağımı az çok tahmin ettiğim bir haber. Bunun için önce kızdım, sonra üzüldüm ve sonra yeniden üzüldüm…
Bugün ise içimden hiç çalışmak gelmedi, oysa yapacak işlerim birikmeye başladı bile. Elimde ise sadece o kitap vardı. Kaldığım yerden okumaya devam ettim, elimden hiç bırakmayasıya, yer yer öyle titredi ki içim, tabiri caizse tüylerim diken diken oldu. O sırada aklımdan alakalı alakasız milyonlarca şey geçti, unuttuklarım bile geldi hatırıma. Nasıl bu kadar etkili yazabildi diye düşündüm ve beni neden bu kadar etkiledi? Cevabı seziyorum, sadece dillendiremiyorum. Bir kehaneti dile getiririm belki diye biraz da korkuyorum. Nerdeyse her cümlenin altı çizilebilirdi ama elim sadece şu üç bölüme gitti.
“Unutarak yeniden bildim.”
“Ömür bir ok, zaman bir yay, bir el o yayı görmüş, sen o yayı attın tut. Aldığın her nefes, keseden akmakta olan bir kum tanesi, kese ortalanmış ve sen kumu tükettin tut.”
“Sır layık olmayana ifşa olunmaz.”
Her biri için ayrı ayrı birçok sebep ya da hikâye uydurabilirim elbet ama şimdilik yazıldıkları gibi kalsınlar…
Küçük bir kız çocuğu, okuma bayramında önünde piti kareli önlüğüyle ‘bulaşık yıkayacaktım’ diye bir şiir okuyor, sonunda elinde köpükler. Şiir yok aklımda, ya da hikâye, sadece o önlük var. Bir de öğretmenine duyduğu sonsuz sevgi. İki rolü daha var kızın, birinde ödünç alınmış beyaz bir elbiseyle elinde bir mum arkadaşlarıyla bir şarkıyı söylemekte, bir çember olmuşlar, diğeri ise bir koroda okunan şiir. O vakit farkında değil ama en çok onu hatırlayacak o sahneden. Tüm nefretlere ve iç çatışmalara rağmen nihayetinde baskın olanın mutlak sevgi olması… Başka çaresi olmadığını bilenlerin sığınacak tek kapısı. ‘İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır.’ Yıllar yılı unutulmayan dizelerden biri, korodan bir parça.
Bugün bitti kitap, hem de birkaç saat aralıksız okuma ile. Ben mi haksızlık ettim, o mu bana yol göstermek için bu kadar saklandığı durduğu yerde sanırım hiç bilemeyeceğim. Ya da bunların hepsini uyduruyorum. Zihnim bulandı, boğazımda bir sancı, bilmem neden, ya da bilmem sahiden…
O önlük duruyor hala, o kızın görüntüsü de aklımda, ne kadar değişmiş olsa bile hala orada bir yerde. Bildiğimi bilmemek üzere söylüyorum bunları ya da bilmediğimi bilerek…
Güzel insanlar yaşatıldıkça, adına ne kadar hikâyeler uydurulursa uydurulsun, hala bir umut var bir yerlerde… İnanmalıyım buna.
                                                                                                                           *İskender Pala, OD