17 Ekim 2012 Çarşamba


“…..Tam da algılama, şey tiplerini, yani kavramları topladığı içindir ki, algı malzemesi düşünce açısından kullanılabilir hale gelir; tersinden söylersek, duyu malzemesi olmasaydı zihnin düşünmesini sağlayacak bir şey olmazdı.” (s.15)

“…. Algının yararlı olması için, şeylerin türleri hakkında bilgi vermesi gerekir; aksi takdirde organizmalar, deneyimden yarar sağlayamazlar.” (S.45)

 “Gözlemci bir ortamda hareket ederken, ortamın bütün bileşenlerinin izdüşümsel büyüklükleri de buna uygun olarak değişir. Ortam bir bütün olarak, birleşik ve tutarlı bir büyüklük değişimine maruz kalır.” (s.58)

“Nesneyi görmek, nesnenin kendi özelliklerini, ortamının ve gözlemcinin ona dayattığı özelliklerden ayırmak demektir.” (s.71)

“…Ressam George Braque şöyle bir gözlem yapmış: ’Fincanın yanındaki bir kahve kaşığını topuğumla ayakkabımın arasına yerleştirdiğimde derhal farklı bir işlev kazanıyor. Bir ayakkabı çekeceğine dönüşüyor.’ Bu tür bir işlev değişimine, belli bir algısal yeniden yapılanma eşlik etmektedir- örneğin kaşığın sapı, bir tutamaçtan bir manivelaya dönüşmektedir. Nesnenin buna rağmen korunan kimliği/ özdeşliği de kahve kaşığı ile ayakkabı çekeceği arasındaki sözel ayrım sayesinde etkisiz kılınmaktadır. Daha genelde dil, algılamanın şeyleri saf şekiller olarak görme eğiliminin dengelenmesine katkıda bulunur.” (s.267)

Dil, düşüncenin başlıca araçları olan diğer algısal ortamlarla etkileşime girer; ‘bitmiş düşüncenin üzerine konmuş nihai etiketten’ daha fazlasıdır. … Dil algısal deneyimde oluşturulmuş kavramları onaylayıp koruyarak, düşüncenin örgütlenmesini etkiler…” (s.270)

“Nesneler, gözlemciden giderek uzaklaşırken küçülürler, oysa bu nesneler aynı büyüklükte kalıyor gibi görünmektedir., hareket, mesafeyle birlikte hızlanıyor gibi görünür, oysa aynı zamanda sabit kalıyor gibi görünmektedir. Öklidçi terimler açısından çelişkili olan bu fenomenler, yine de görsel dünyanın akla yatkın tutarlı görünümüne uygun düşmektedirler, çünkü algısal uzamın homojenlikten yoksun olması, görme deneyimine sabit bir koşul olarak dahil edilmektedir.” (s. 325)

“Görsel algı, niteliklerin, nesnelerin, olayların imgelerini sağlayarak kavram oluşumuna zemin hazırlar. Gözlerin doğrudan ve anlık aldığı uyarının çok ötesine uzanan zihin, bellek yoluyla ulaşılan geniş imgeler alanında iş görmekte ve bütün bir hayat deneyimini bir görsel kavramlar sistemi olarak örgütlemektedir. Zihnin bu kavramları manipüle ederken kullandığı düşünce mekanizmaları, doğrudan algının yanı sıra doğrudan algı yoluyla depolanan deneyim arasındaki etkileşimde ve ayrıca sanatçının, bilimcinin, daha doğrusu ‘kafasındaki’ problemlerle uğraşan herhangi birinin tahayyülünde de iş görmektedir.” (s. 327)

“Nasıl oluyor da retinadaki iz farklı algılara yol açabiliyor? Farklı gözlemciler tam olarak neyi farklı görüyorlar?” (s. 335)

“…Algı ve kavrayış birliği, zihinsel anlayışın imgenin alanında gerçekleştiğini ima etmektedir… Resim nesnenin kendisini değil, nesne hakkında bir önermeler kümesi sunar.- nesneyi bir önermeler kümesi olarak sunar da diyebiliriz.” (s.341-342)

15 Ekim 2012 Pazartesi


“…….Benjamin’e göre algı tamamen geçici ve kinetikti; modernitenin, düşünmeye dalan bir gözlemci olasılığını bile nasıl ortadan kaldırdığını açıkça gösterir. Tek bir nesneye hiçbir zaman saf bir biçimde erişilemez; görme her zaman çoğuldur ve başka nesneler, arzular, vektörlerle yan yana ve üst üste yaşanır. Müzenin donuk alanı bile her şeyin dolaşım halinde olduğu bir dünyayı aşamamaktadır.” (S.33)
“Gözümüz için, belirli bir uyaran karşısında edinilen izlenimde değişeni ve yeni olanı kaydetmektense, daha önce sık sık üretmiş olduğu bir imgeyi yeniden üretmek çok daha kolaydır.” Friedrich Nietzsche (s. 110)
“Görme daha önce niteliklerin algılandığı bir deneyim olarak kavranırken (Goethe optiğinde olduğu gibi), şimdi artık niceliksel farklılıklarla ilgili bir mesele haline gelmişti. Ne var ki algıya bu şekilde yeni bir değer biçilmesi, cebirsel homojenleştirilmesi vasıtasıyla duyulardaki niteliğin silinmesi, modernleşmenin çok temel bir parçasıdır.” (S.160)

9 Ekim 2012 Salı

"........ görüntü/imge görülebilir olanın tekelinde değildir. Öyle bir görülebilir vardır ki görüntü/imge oluşturmaz; öyle görüntüler/imgeler vardır ki tümüyle sözcüklerden oluşmuştur. Ama en güncel görüntü rejimi söylenebilir ile görülebiliri ilişkiye sokan rejimdir ki, bu ilişki söylenebilir ile görülebilirin hem benzerliği hem de benzemezliği üzerinde oynar...... " s.10

"Şeyin taklidi yerine şeyin izi, başkalığının çıplak kimliği; söylem figürlerinin yerine görülebilir olanın yorumsuz, -anlamsız maddiliği- işte imgenin çağdaş kutlanması ya da nostaljik yad edilmesi bunu talep etmektedir: içkin bir aşkınlık, imge/görüntünün bizzat maddi üretim biçimiyle güvenceye alınmış şanlı özü..." s.12

"Temsiliyet rejimi benzerliğin belli bir başkalaştırımının rejimidir, yani söylenebilir ile görülebilir arasında, görülebilir ile görülemez arasında belli bir ilişkiler sisteminin rejimidir." s.15

"Görüntü/imge bir anlamda şeylerin dilsiz sözü gibi kalplerine gelip yerleşir." s.16

















                                                                                   Cümlelerin altı çizilir, yeniden yazılır okunanlar..