21 Eylül 2014 Pazar

Gökyüzünün siyahlığı yerini maviye bırakmaya başlarken, hafif hafif kızıllığını da serpiştiren güneş ile birlikte derin bir nefes aldı kız. İyot dolu, huzur dolu bir deniz kokusu doldu nefesine. Kötü uyandı aslında, kabuslar vardı tüm gece rüyasında. Ama öyle güzeldi ki gün, gökyüzü... Aynanın karşısına geçti sonra. Başta çok zorladı kendini, gül bakalım, gülmelisin, hadi ama! Sonunda baktı aynadaki suretine, başlamış gülmeye ya da en azından tebessüm ediyor. İşte şimdi gerisi gelirdi artık. Ne yazmıştı o pembe kağıda, her sabah uyanınca görsün diye: "Bugün yeni ve umut dolu bir gün olacak". Birçok şeyi yapamazdı, beceremezdi, belki de elinden hiçbir şey gelmezdi dünyayı, kötülükleri değiştirmek için. Ama inanmak öyle mi? Hiçkimse karışamazdı buna, engelleyemez, müdahale edemezdi. Inancı ve suratına zoraki de olsa yerleştirdiği tebessümüyle indi sahile. Öyle yumuşaktı ki kumlar, terliklerini eline alıp devam etti yürüyüşüne. Ne tuhaftı ten, hissetmek. Huzur aramak, mutluluk aramak ne saçma bir şey diye düşündü o an. Insan arayarak bulamazdı ki huzuru. Izin vermeliydi sadece, bırakmak kendini, telaşı, düşünmeyi. Tek yol buydu işte. Ama insan beyni bu rahat durur mu hiç. Bir yudum huzur bul yeter ki, bir vesvese yığını üşüşür ki beynine sorma! Hiç anlamadan kaptırıverirsin kendini düşüncelere, bir de bakarsın hem o an, hem o anın büyüsü hem de huzurun kaçmış, gitmiş...
Giden anı yolcu edip, devam etti kız yürüyüşüne ancak daha fazla sabredemedi, daha doğrusu erteleyemedi endişelerini. Bir bank bulup ilişti kıyısına. Evden çıktığından beri elinde sıkı sıkıya tuttuğu mektubu açmaya başladı, usul usul...
Gelen son birkaç mektuptan bir şeyler sezmişti aslında. Sormuştu da üstelik neler olduğunu. Ancak hep kaçamak yanıtlar vardı her gelen mektupta. Ama bu sefer ki başka. Bazı yerler çok kararlı, öyle her şey açık açık yazılmış. Bazı yerler var ki titremiş harfler, boynu bükük biraz, tereddut girmiş araya. Fakat karar vermiş yazan bir kez, anlatacak her şeyi, çünkü belki bu, belki de son... 
Sezmek başka, okumak başka şey. Sezsen, inkar edebilirsin, olmaz, benim kaygılarımdır diyebilirsin. Kandırabilirsin yani kendini. Ama okumak öyle mi. Okuyup anlamak, görmek, inkar edememek. 
Mektup demek; uzak demek, dokunamamak demek, görememek, duyamamak... Belki de o yüzdendir hani, o öpüşler mektupları. Onun eli, kokusu, ruhu değdi ya yazarken. Bir yakınlık, bağ kurma arzusu. Özlem dolu, kucak kucak... Özlemek, ama bir şey yapamamak. O orada zoraki, kız burada özgürlüğünde sürgün. Öyle bir çaresizlik ki! Tüm bu gözyaşları aksa, karışsa şu denize. Silip süpürse deniz, tüm o dertleri, çaresizliği, uzaklığı... Bir yol olsa, bir yolu olsa, ahh bir yol olsa...