Max Ernst’in kitabından alınan 7 resim, haftanın 7 gününde,
birbirini tanımayan 7 kişiye gönderilir ve roman başlar…
Kitabın arka kapak yazısında “…yazıdan bir aynaya bakmaya
çağırıyor okurunu. Anlamı kendinden gizli bir dünyayı seyre dalan insanların
zihinlerinde geziniyoruz. Bir şeye, dünyaya, insanlara bakmanın kendimize
bakmak; kendimize bakmanın bir şeye, dünyaya, insanlara bakmak olduğunu
hissederek...” yazıyor.
Sahi, ‘bakmak’ kendimize, dünyaya, bir şeye ya da insanlara nasıl
gerçekleşir?
1.resim: İçeride büyütülenler bazen öyle bir hal alır ki, bu
sizi ‘ötekileştirir’. Ötekileşen ise bakılana dönüşür bir anda, belki tek
yaptığı elinde bir çiçek beklemektir gelecek olanı, gelip de o kükreyen başı
ehlileştirecek olanı.
2.resim: Bakma yatağımın beyazlığına, aldanma yumuşaklığına.
Görmüyor musun etrafım siyah, karanlık. Tablolar bile yarım. Ya da çevir
gözlerini benden de bak ayaklarının dibine, azgın sularda çırpınan adamları da
mı görmüyorsun. Gelme, ben sana gel desem de!
3.resim: Yalnız tablolarda görünüyorsa doğa, perdeler ile
gizleniyorsa dünya, kadının kanatları, adamın dizlerinde hale normal olamaz mı
acaba? Adam yapraklı bir platformun kıyısında hem sabit, hem uçacakmış gibi hem
de başı önde. Saygıdan mı bilmem ama şapka elinde, kadının eli adama dokunmak
üzere, belki tereddütte.
4.resim: Birçok baykuş gecenin zifiri karanlığında avlanır. Belki
bu yüzden adamın kafası baykuş, yan yana iki otel odası, ikişer kere yazılmış
oda numaraları. Kadında gecenin karanlığına bir maske ile karışmış. Belki biraz
çekimser. Adam ikna çabalarında gibi. Peki, o yerde ki kocaman gözü fark
etmişler midir?
5.resim: Semadan dünyaya geçişin en verimli figürü müdür
kadın? Önünde bir kase dolusu yumurta, küçücük. Ve öyle küçük kalmış ki horoz,
belki adam, kendisine göre dev bir yumurtanın üzerinde, başı yukarda, zannedersin
tüm dünyaya hakim… Merdivenlerin sonu her zaman güzel bir manzaraya çıkar mı?
6.resim: Şu anatomi ne tuhaf şey. Okullarda numaralandırılan
yarım iç organ maketleri (öyle mi denir bilmiyorum) geldi aklıma. Bağırsakların
arasına sıkışmış kadın ve adam. Sanırım adam kurtarmış kendini de, yazık kadın
sadece ayaklarını çıkarabilmiş. Ahh o kurukafa yok mu,yalnızca cehalet mi şimdi
bu?
7.resim: Kadın; yumuşak yerlerde de olsan, zifiri karanlıkta
da, uzanmış da olsan, gözlerin hep kurtarılmayı bekliyor sanki. Bir yere kurdeleler
ile bir yere omurga ile sabitlenmişsin. Ne ile olduğu önemli mi, kurdele olması
o çivilenme etkisini azaltır mı hiç?
…işte bunlar her resme ilk baktığımda aldığım kısa notlar.
Yazarın oyununa katıldım ben de kendimce. Okumayanlara da şiddetle tavsiye
ederim. Murat Gülsoy’un kitapları ile bir kez tanışanlar, sanırım ondan ayrılamayacaklar…