Bazı hikâyeler iç titretir…
Uzun zamandır yanımda taşımış ama bir türlü kapağını açmamıştım.
Bir süre önce ilk birkaç sayfayı zar zor okudum. Ama inatçıyımdır, büyük bir
çoğunlukla bir kitabı yarıda bırakmam, daha doğrusu bırakamam. Sonunu merak ettiğim
için değil de yazarla ve hikâyeyle kurduğum ilişkiye dürüst davranmamış gibi
hissettiğim için. Belki de başka bir sebep, bilmiyorum.
Dün kötü bir haber aldım, henüz gerçekleşmemiş ama
gerçekleşeceğini bildiğim ve o zaman neler yaşayacağımı az çok tahmin ettiğim
bir haber. Bunun için önce kızdım, sonra üzüldüm ve sonra yeniden üzüldüm…
Bugün ise içimden hiç çalışmak gelmedi, oysa yapacak işlerim
birikmeye başladı bile. Elimde ise sadece o kitap vardı. Kaldığım yerden
okumaya devam ettim, elimden hiç bırakmayasıya, yer yer öyle titredi ki içim,
tabiri caizse tüylerim diken diken oldu. O sırada aklımdan alakalı alakasız
milyonlarca şey geçti, unuttuklarım bile geldi hatırıma. Nasıl bu kadar etkili
yazabildi diye düşündüm ve beni neden bu kadar etkiledi? Cevabı seziyorum,
sadece dillendiremiyorum. Bir kehaneti dile getiririm belki diye biraz da
korkuyorum. Nerdeyse her cümlenin altı çizilebilirdi ama elim sadece şu üç
bölüme gitti.
“Unutarak yeniden bildim.”
“Ömür bir ok, zaman bir yay, bir el o yayı görmüş, sen o
yayı attın tut. Aldığın her nefes, keseden akmakta olan bir kum tanesi, kese
ortalanmış ve sen kumu tükettin tut.”
“Sır layık olmayana ifşa olunmaz.”
Her biri için ayrı ayrı birçok sebep ya da hikâye
uydurabilirim elbet ama şimdilik yazıldıkları gibi kalsınlar…
Küçük bir kız çocuğu, okuma bayramında önünde piti kareli
önlüğüyle ‘bulaşık yıkayacaktım’ diye bir şiir okuyor, sonunda elinde köpükler.
Şiir yok aklımda, ya da hikâye, sadece o önlük var. Bir de öğretmenine duyduğu
sonsuz sevgi. İki rolü daha var kızın, birinde ödünç alınmış beyaz bir
elbiseyle elinde bir mum arkadaşlarıyla bir şarkıyı söylemekte, bir çember
olmuşlar, diğeri ise bir koroda okunan şiir. O vakit farkında değil ama en çok
onu hatırlayacak o sahneden. Tüm nefretlere ve iç çatışmalara rağmen
nihayetinde baskın olanın mutlak sevgi olması… Başka çaresi olmadığını
bilenlerin sığınacak tek kapısı. ‘İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir,
sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır.’ Yıllar yılı unutulmayan dizelerden
biri, korodan bir parça.
Bugün bitti kitap, hem de birkaç saat aralıksız okuma ile. Ben
mi haksızlık ettim, o mu bana yol göstermek için bu kadar saklandığı durduğu
yerde sanırım hiç bilemeyeceğim. Ya da bunların hepsini uyduruyorum. Zihnim bulandı,
boğazımda bir sancı, bilmem neden, ya da bilmem sahiden…
O önlük duruyor hala, o kızın görüntüsü de aklımda, ne kadar
değişmiş olsa bile hala orada bir yerde. Bildiğimi bilmemek üzere söylüyorum
bunları ya da bilmediğimi bilerek…
Güzel insanlar yaşatıldıkça, adına ne kadar hikâyeler
uydurulursa uydurulsun, hala bir umut var bir yerlerde… İnanmalıyım buna.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder