8 Nisan 2014 Salı

       “Anlatabilmek için anlatılacakların olgunlaşmasını beklemek lazım. Bir acıyı zamansızca anlatmak dokusunu bozar, beklemek lazım.” (Ayfer Tunç, Dünya Ağrısı, s.71)

Bazen bazı sözlerin üzerine söylenecek hiçbir söz olmaz. Ama yine de alamazsın ya kendini, yani bilirsin yazılan her şey, hiçbir şeydir aslında. Fakat Cem Karaca ‘Bence artık sen de herkes gibisin’ diyorsa, Nazım’ı anıyorsan en sevdiğin dizeleriyle, karışıyorsun işte…

Çoğu zaman öyle zor ki anlatabilmek, bu yüzden belki de uydurduğumuz hikâyeler, dinlediğimiz şarkılar, çektiğimiz fotoğraflar. Yerini tutar mı peki? Zor, sorunun kendisi daha zor. Çünkü düğümlenen o şeye yenik düşmemek için itmek istiyor insan, başını çevirmek, başka bir şeyler düşünmeye çalışmak. Kaçmak mı peki bu, yüzleşememek, ya da belki dayanamamak. Acı unutulmaz ki zaten, üzerini örtersin işte, içini ısıtmasını istediğin bahara sarılırsın sımsıkı. Geçmez belki ama konuşmaya başlayabilirsin o zaman, kendin bile inanamazsın sonra, sanki başka birisindir o an, kendine yabancılaşmak böyle zamanlarda mı başlar? Bilim kurgu filmlerindeki gibi başka zaman aralığında devam eder o an, tek fark istediğin hatta istemediğin bir an dönebilirsin. Ne çok şey var anlatamadığımız. Bu yüzden belki tüm o ‘mış gibi’ hallerimiz.

Çünkü: Hayat diye bir şey yokmuş, bizim hayat dediğimiz bir şey varmış…


Hiç yorum yok: