“Anlatabilmek için anlatılacakların olgunlaşmasını beklemek
lazım. Bir acıyı zamansızca anlatmak dokusunu bozar, beklemek lazım.” (Ayfer Tunç,
Dünya Ağrısı, s.71)
Bazen bazı sözlerin üzerine söylenecek hiçbir söz olmaz. Ama
yine de alamazsın ya kendini, yani bilirsin yazılan her şey, hiçbir şeydir
aslında. Fakat Cem Karaca ‘Bence artık sen de herkes gibisin’ diyorsa, Nazım’ı
anıyorsan en sevdiğin dizeleriyle, karışıyorsun işte…
Çoğu zaman öyle zor ki anlatabilmek, bu yüzden belki de
uydurduğumuz hikâyeler, dinlediğimiz şarkılar, çektiğimiz fotoğraflar. Yerini tutar
mı peki? Zor, sorunun kendisi daha zor. Çünkü düğümlenen o şeye yenik düşmemek
için itmek istiyor insan, başını çevirmek, başka bir şeyler düşünmeye çalışmak.
Kaçmak mı peki bu, yüzleşememek, ya da belki dayanamamak. Acı unutulmaz ki
zaten, üzerini örtersin işte, içini ısıtmasını istediğin bahara sarılırsın
sımsıkı. Geçmez belki ama konuşmaya başlayabilirsin o zaman, kendin bile inanamazsın
sonra, sanki başka birisindir o an, kendine yabancılaşmak böyle zamanlarda mı
başlar? Bilim kurgu filmlerindeki gibi başka zaman aralığında devam eder o an,
tek fark istediğin hatta istemediğin bir an dönebilirsin. Ne çok şey var
anlatamadığımız. Bu yüzden belki tüm o ‘mış gibi’ hallerimiz.
Çünkü: Hayat diye bir şey yokmuş, bizim hayat dediğimiz bir
şey varmış…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder