24 Nisan 2011 Pazar

CİNS CİNS MEKÂN / KONUTTA MEKÂNSAL ORGANİZASYON VE TOPLUMSAL CİNSİYET: YİRMİNCİ YÜZYIL ANKARA APARTMANLARI

19.yüzyılın sonlarında Türkiye’de ilk apartmanlar görülmeye başlamış, konut kültürünün değişimi ve gelişimi ise 20.yy da yerini apartmanlara bırakmıştır. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri ise yoğun konut sıkıntısıdır. Kısa zamanda kazandığı popülerliği ise bürokrat ve askeri görevli ailelerin apartmanlara taşınmasına borçludur.
Türkiye’de apartmanlaşma sürecinde Türk mimarların etkisi ve sonrasında kat mülkiyet kanununun ortaya çıkardığı yap-satçıların konut sektöründe etkin rol oynaması etkili olmuştur. ‘Modern çağa’ ayak uydurma çabasında olan Türkiye’de ‘Türk Evi’ nasıl olmalıdır? sorusu tartışılmaya başlanmış, yeni oluşan mimarlık dergilerinde gerek yerel mimarların gerekse yabancı mimarların apartman planları yayımlanarak bu problem incelenmeye başlanılmıştır.
Apartmanlaşma süreci ve apartmanda yaşam; 1920-1950 yılları arasında erken cumhuriyet döneminde yaşanan toplumsal değişikliklerin sosyal ve mekânsal farklılıklarını inceleyerek, 1970’lerde ilk kez gecekondu yerleşmelerindeki sıkıntıları sosyolojik bağlamda inceleyerek, 1980’lerde erken cumhuriyet dönemini tarihsel olarak inceleyerek ve sonraki yıllarda ise apartmanlardaki yaşama odaklı, bu yaşamın ne türden farklılaşmalara yön verdiği gibi sorunlar incelenerek ‘apartmanlaşma’ meselesi üzerine çalışmalar yapılmıştır. 
Türk apartmanlarındaki mekânsal organizasyon incelediğinde genelde sadece farklılaşan işlevlere bakmakla sınırlanılmıştır. “Cinsiyet, konut ve mekân üzerinde yapılan çalışmalar ise daha çok geleneksel ev üzerinden ve genelde kadının ev içindeki rolü ön plana çıkartılarak yapılmıştır.“ Ankara’da yapılan apartmanlar toplumsal cinsiyet bağlamında incelendiğinde, hem hane halkının günlük hayatı hem de konuttaki yaşam alanlarının mekânsal değişimleri gibi iki ana başlık sunulmuştur. Aslında değişen ve gelişen konut kültüründe sosyal değişimin ‘plan’ düzlemine yansıması mekânların süreç içinde ne türden kullanımlara açıldığını-kapandığını, toplumsal cinsiyet okumasının gelişimi ile nasıl yeniden değerlendirilebileceğine dair önemli ipuçları sunmaktadır.
 Konut Kültürünü Etkileyen Sosyal Değişimler
Modernleşme sürecindeki değişimler kamusal alandan ziyade özel alanda görülmüştür, bunun da en önemli göstergelerinden biri konuttur. Özellikle Müslüman ülkelerde bu süreç ‘evlilik ve mahrem’ anlayışından ötürü biraz daha farklı gelişir. Ancak geleneksel yaşamın da bu değişim sürecine dâhil olmasıyla ataerkil bir yaşayıştan ‘çekirdek aile’ yaşamına geçiş, ailede farklılaşan cinsiyet rolleri bağlamında hem bu değişim sürecini hem de sürecin mekân kullanımına etkilerini farklılaştırmaya başlamıştır.  
‘Modern bir hayat yaşamak’ Cumhuriyet Türkiye’sinde önemli bir tartışma alanı oluşturmuştur. Bu durumu yayımlanan kitaplardan ve o kitapların içeriklerinden de görebilmek mümkündür. Örneğin Mithat Efendi’nin ‘yatak odası’ işlevinde ayrı bir odanın olması gerektiğini belirtmesi ve bu durumu bir ‘yaşam tarzı’na dönüştürme gayreti fiziksel değişimlerin zorlu ve problemli bir süreçten geçeceğinin göstergesi niteliğindedir. Bu noktada kadına biçilen ‘ev işleri (özellikle yemek pişirmek)’ için faaliyete geçen enstitüler aslında bir yandan da kadını ev dışına çıkarmıştır. Kadının ev ‘dış’ında da görülmesi ise süreç içersinde onu fabrika ve hastane gibi kamusal alanlarda da görünür kılmıştır. Ancak bu durum yine de kadının ‘ev içindeki görevini’ paylaşılabilir kılmamış bunun yanı sıra kadınlar arasında da sosyo-ekonomik bir ayrıma neden olmuştur(hizmetçilik gibi..). Ayrıca kadınların ev ekonomisine getirdikleri destek ve tüketici toplum yapısının daha geniş kitlelere yayılması, bunun yanında gelişen sıcak su-dondurulmuş ürün kullanımı gibi durumlar giderek gündelik hayatı ve toplumsal yaşayışı değiştirmiştir.
Tüm bu sosyal değişimler, yaşamın önemli bir paydasını oluşturan konut planlamasında da süreç içersinde değişim göstermiştir.
 Apartman Planlarının Mekânsal Analizi
“Toplumsal cinsiyet rol ve ilişkilerinin mekânsal olarak düzenlenebilmesinde, konut içinde yer alan mekânların birbirleri ile ve konutun da dışarısı ile ulaşılabilirlik ve görsellik açısından nasıl ilişkilendirildiği, bir diğer deyişle örgütlendiği, kritik rol oynar? Bu örgütlenmede temel hedef, toplumsal cinsiyet rol ve ilişkilerinin gerektirdiği farklı mahremiyet durumlarının sorunsuzca oluşabilmesini sağlayabilmektir.”
Cinsiyet rollerinin nasıl oynanacağı ve ilişkilerin ne türden yöntemlerle kurulması gerektiği ‘mahremiyet’ üzerinden mekânı örgütler. Bu durumun toplumsal yapıdaki yansımasını Türkiye’de apartmanlaşma sürecinde görebilmekteyiz. Yazar bu süreci 1920’lerden başlayarak 10’ar yıllık periyotlar şeklinde aktarmıştır. Ancak geleneksel konut tipolojisinden apartmanlaşmaya geçiş sürecindeki ilk örneklerde bu iki tip arasında neredeyse birebir uyum gözetmeye çalışmak ‘ev içi görsel mahremiyet’ konusunda bazı yetersizliklere sebep olmuştur. Çünkü geleneksel konuttaki sokak-avlu-merdiven-sofa-oda dizilimini apartman tipolojisine uygulandığında apartman kat holünün direk ev içine açılması mahremiyeti çözümleyemeyen bir sorun olarak görülmüştür. 1928’de tasarlanan Firuzağa Apartmanı’nda çözülmeye çalışılan durum mutfağın konumuyla ilgilidir ve mutfağı girişe yakın olsa da mutfak kapısı fiziksel ve görsel olarak uzakta bulunmaktadır. Burada mahremiyet kadın-mutfak ilişkisinden kaynaklıdır. Ancak yine de ‘apartmanın mahremiyet sorununu’ çözememesi 1930 ve 1940’lı yıllarda ‘hol ve antre’ gibi ara mekanların kurgulanmasıyla ciddi bir değişikliğe neden olmuştur. Bu durum ev içinde bir çeşit kamusal(misafir-hizmetli)-özel(ev halkı) ayrımı oluşturmuştur. Ancak bu zamansal aralıkta çözüm bekleyen daha birçok problem vardır. Örneğin; birden fazla girişli hollerin bulunması, antre-holün yanı sıra odalar arası geçişlerin de bulunması, bir odanın birden çok kapısının bulunmasıdır. Dolayısıyla henüz görsel alan kontrolü tam olarak sağlanamamıştır. 1950’lere gelindiğinde ise, bir önceki dönemin problemi olan odalar arası bağlantının kesilişi ve gerektiğinde tek mekân olarak işleyebilmesi adına getirilen çözümler kişisel mahremiyete verilen önemin artışına bireyselliğin önem kazanmasına yol açmıştır. 1960’lar da konuttaki en kamusal alan olarak sınıflandırılan salon büyüklüğü artmış bunun yanı sıra içinde iş odası ve sofa gibi yarı kamusal denilebilecek alanlarında örgütlenmesine olanaklı hale getirilmiştir. 1970’lerle birlikte mutfak ve salon giriş holünden ulaşılan birincil mekânlar olarak tasarlanmıştır. Ayrıca bu dönem de ‘gece holü’ nün oluşumu banyo ve yatak odalarını evin en mahrem alanları olarak ayrıştırmıştır. 1980’lerin sonlarında ise mutfak boyutları büyütülmüş(elektronik alet kullanımın artışı ve onların kapladıkları yerden ötürü), ebeveyn yatak odalarının içine özel banyolar konulmuştur.
Sonuç
Konut kültüründe yaşanan değişimler, apartmanlaşma süreci ile bir sorunsal olarak tartışılmıştır. Değişimler, gelişen ve farklılaşan sosyo-ekonomik yaşamın toplum içinde, aile içinde ve bireylerin kendi içlerindeki değişiklikler ile gözlenebilir hale gelmiştir. Ancak toplumsal cinsiyet bağlamında bakıldığında bu konu genellikle kadın-mahrem ilişkisinde değerlendirilmiştir. Bu durumu en görünür kılan süreçlerden biri de yukarıda bahsi geçen apartman planlarındaki değişikliklerdir. Ev içi yaşama pratikleri, aile içi hiyerarşik düzen ve toplumsal sınıf farklılıkları da bu değişimlerin gözlemlenebildiği alanlardır. Tüm bu planlama sürecindeki değişimler kadının evdeki ‘görünürlüğünün’ nasıl bir yol izleyerek geliştiğine dair ışık tutmaktadır. Kültürel değişimi Ankara apartman örnekleri üzerinden analiz etmek konutta mekânsal organizasyon ve toplumsal cinsiyet bağlamında bir adım olmuştur.

Hiç yorum yok: